9 Mayıs 2008 Cuma

Perde...

Hayat tek kişilik bir tiyatro. Her gün yeniden sahnelenen bir oyun. Oyuncu sen,senarist sen,yönetmen kader,oyunun ismi Hayat... Yönetmen biraz huysuz. Biraz sinirli. Ne yapacağı belli olmayan bir yönetmen. Ne yapacağı önceden kestirilemeyen... Ve tek oyuncu sensin. Başrol oyuncusu sen,yardımcı oyuncu sen... Kılıktan kılığa,rolden role;bir hengame bir koşuşturmaca... Ve sırf bu yüzden oyunun tadını alamıyorsun. Ya da yeterince keyfine varamıyorsun...

Senaryon... Yazmak için çaba gösterdiğin,o en güzel senaryoyu yazmak için emeklerini düşünmeden harcadığın senaryo sadece bir taslak yönetmenin için. Bu yüzden de oyunun doğal. Doğaçlamalarla süslenmiş bir oyun. Repliklerin bile o anda aklına gelenler. Kaderin yönetmenliği altında doğaçlama bir oyun. Ve bu yüzden her oyun bir önceki oyundan çok farklı değil. Birebir kopyası da değil. Nüans farkı... Yani her oyun bir öncekinin tekrarı ve her oyun, yeni bir oyun...

Her oyun gibi,bu oyunda seyircisiz olur mu hiç? Her gün o izleyiciler artıyor. Bazen de azalıyorlar. Ama senin için o salonda tek bir kişi var. O oyunu sahneleme nedenin. Yani salonun ne kadar kalabalıkta olsa protokol koltuğunda bir kişilik yer var. Çünkü o senin sahneye çıkarıp tek kişilik oyununu iki kişilik bir oyuna çevirmek istediğin konuk oyuncun. Eğer dostum,becerebilirsen,o da seninle sahne alacak. Beceremezsen,izleyecek bir süre. Belki bir gün,belki bir ay belki de bir yıl. Sonra sıkılıp gidecek. Ve yerine yeni bir kişi gelecek. Bu yüzden senaryon iyi olmalı. Çünkü yönetmenin asabi. O gittiğinde senaryondaki eksiklikleri farkedersin. Onun gidişi yeni bir oyunun sahnelenecek olması. Biraz farklılık. Senaryonda bir takım değişiklikler,yanlış yazılmış kelimeler de değişmeler... Ardından bir daha açılan bir perde. Ve öyle bir gün gelecek sevgili dostum; o gün sahne aldığında o şimdiye kadar yazdığın en iyi senaryo olacak elinde. O protokoldaki oyununa,oyunculuğuna hayran kalacak. Ve seninle sahne almaya başlayacak. İşte o zaman herşey daha güzel olacak. Seninle beraber yazacak senaryoyu. Sahnede repliğini unuttuğunda fısıldayacak kulağına. Senaryon daha kusursuz olacak. Ama yönetmen değişmeyecek. O yine aynı asabi,aynı huysuz yönetmen olacak... Ve bu oyun ikinizden birisi sahneden ayrılıncaya kadar devam edecek. İşte o zaman tüm seyircilerin seni ayakta alkışlayacak. Sizi alkışlayacaklar. Sahneden her kim ilk ayrılırsa onu omuzlarında taşıyacaklar. Tabi tüm bunlar en azından bir kez olsun iyi bir oyun sahnelediysen olacak. Ama bunu yapamamışsan,sessizce terkedeceksin tiyatroyu. Ve unutulacaksın. Ama bir kez dahi olsa iyi bir oyun çıkarmışsan bir kişi bile olsa adını yazacak tiyatronun duvarına. Bir kişi dahi olsa zaman geçtiğinde seni anacak...

Nereden mi biliyorum dostum bunları? Ya da bunlardan bu kadar eminim. Çünkü şimdiye kadar bu senaryoyu 20'ye yakın değiştirdim. Hatta öyle zamanlar oldu ki,tüm sayfalarını tek tek yakıp yeniden yazdım. Sıfırdan... O kadar çok hatayla dolu senaryolar yazdım ki,düzeltmek imkansızdı. Uzun zaman önce tekrar yaktım senaryomu. Şimdi yeniden yazıyorum. Bir kelime üzerinde saatlerce düşünerek yazıyorum senaryomu. Bu yüzdendir 10dk molanın bu kadar uzaması. Perdelerin bu kadar uzun süredir kapalı kalması. Yardım alıyorum tüm bunları yaparken. Dostlarımdan,arkadaşlarımdan,akıl danıştığım ustalarımdan. Yardımlarıyla yazıyorum bu senaryoyu. Çünkü,gün geldiğinde,perdeler açıldığında,o protokol koltuğundaki en önemli seyircime en güzel oyunumu oynayacağım. Aşkla,sevgiyle,sevdayla. Ve gün geldiğinde benimle sahne alacak...

Biliyorum dostum uzun oldu bu ara. Biraz da sıkıntılı oldu. Duydum ki kahve bitmiş kantinde. Ama biraz daha sabır dostum. Birazcık daha sıkıntı. Ve perde sesini duyacaksın. Açılacak perde,son kez açılacak hemde. Çünkü o en güzel oyun olacak. Sana müjdeyi vereyim. En geç Eylül 2008'de perde açılacak. Ön gösterisi,provaları başlayacak Eylül 2008'de... Ve protokol şimdiden belli... Ama birazcık daha sabır... Bu bekleyiş,en güzel olanı bekleyiş olacak...

Hayat oyunu ağlayarak başladı. Ama gülümseyerek bitecek. Sana bir sır olsun dostum gelecek oyunla ilgili.O oyun öyle olacak ki,gelen bir daha gelecek,bir daha görmek isteyecek. Gidenlerse bir daha içeri alınmayacak. Ve görmeyenler pişman olacaklar. Çünkü bu oyun özel gösterim olacak. Söyle şimdi hissedebiliyor musun perdenin arkasındaki hazırlıkları. O sıcaklığı... O ateşi... Ve o ışığı... Perdeler açıldığında bir güneş kadar parlak olacak sahne. Ve bir güneş kadar sıcak... Sana söz veriyorum...



Kalem arkası: Yönetmene inat... Kadere inat... Gülümseyebilmek...

7 Mayıs 2008 Çarşamba

Var Oluş-Yok Oluş...


Gözlerinde anlam buldum...
Gözlerinde yok oldum...
Bir vardım...
Bir yok oldum...
Bin kere yok oldum..
Bin kere doğdum...
Bin kere öldüm...
Binbirinci seferde...
Bittim...
Dayanamadım...

6 Mayıs 2008 Salı

Sevmek Zor Zanaat...

Sevmek zor zanaat. Hele de karşılık beklemeden sevmek. Belki bir gün sever ümidini taşımak hele de omuzlarında... İşte o en zor zanaat. Ama ödülü büyük. Ama mutluluğu büyük. O hep özlemle beklenene kavuşmanın mutluluğu. Tadı... Geriye dönüp bakıldığında o acı dolu özlemli günler bile tatlı gelir.
Sevmek birini sevmek. Sevebilmek. Karşılık beklemeden. Onu o olduğu için sevebilmek. O seni sevmese de. İşte en güzel duygu. Sevginin en saf hali. Hep onun mutluluğu için didinebilmek. Kendini bir köşeye atıp o mutlu olsun yeter ki diyebilmek. İşte sevebilmek. Bazen yüreğine taşı basmak. Ama o ağladığında ağlamak,o güldüğünde gülümseyebilmek...
Ve aradaki kilometrelere inat yanında olabilmek.
Ama en çokta anlayabilmek...
Sevmek zor zanaat... Karşılık beklemeden,sadece sevmek... Sevebilmek... Aylarca... Yıllarca...