19 Temmuz 2008 Cumartesi

Kahrolası Otobüs Yolculukları...

Oldum olası gıcık kapmışımdır otobüs yolculuklarına. Salak
ve bilinçsiz çocukluğumdan bu yana nedenini bir türlü çözemediğim artık çözmeye
de uğraşmadığım bir yolculuk içindeyim. Abartmıyorum. Yaptığım km.ler dünyanın
çevresini iki kere dolanır bir de üstüne bağ atar. O derece bir yolculuk
içindeyim. O zamandan galiba gıcık kaptım. Şimdilerde de üzerimden atamıyorum.

En iyi yolculuk eğer kısa ise kesinlikle uçak. Ama uzun uçuş
saatlerinde ki bu saatler genelde 5saati geçen saatlerdir. O kıç kadar koltuğa
sığamamak, dizlerle öndekinin böbreklerine girişimde bulunmak, bunun sonucunda
dizlerdeki morarmalardan ötürü uzun uçuşlar da bana göre değil. Ama bu işe
çözüm buldum. Ege yöresinden efe oyunları öğrendim. Her uzun uçak yolculuğunda
tüm ege yöresini oynayaraktan morarmaların kısmen önüne geçmiş oldum. Karadan
gitmekte ise ilk tercihim tren. Çünkü bir kere yemekhanesi var. Yersin içersin.
Yolculuk 12değil 24saat olsa rahat rahat katlanırsın. Yersin içersin. Hatta
sıçabilirsin. Her ne kadar ray üzerine sıçmak gıcık bir durumda olsa sonuçta
bir ihtiyaç…
Geçersin yemekli vagona. İki bira atarsın bir de cigara tellendirirsin yanına.
Ohh… Git uyu koltuğunda. Sabah kahveni al, bir de sigara patlat yanına. Deme
keyfine. Galiba sigara yasaklanmış trende. Uzun süredir tren yolculuğu
yapmadığım için bilgim yok. Ama yasaklayan zihniyetin içine edeyim… Neyse
konumuz sinir bozucu otobüs yolculukları olduğu için konuya dönüş yapıyorum.

Tam bir kabustur otobüs yolculukları. Hele de gece
yapılıyorsa bu yolculuklar. O 40küsür yolcudan mutlaka birisi dozeri
çalıştırır. Bir de velet olursa deme keyfine. Gecenin yarısında ağlar. Tamam
ağlamasına pek bir şey diyemem. Sıkıntısı vardır. Ama ondaki sıkıntı sende
sinir yapar. Sabah yolculuklarında ise yol tutanlar uyur, sıkılanlar uyur. Ama
o sabah yolculuklarının sinir bozucu kısmı velet kısmıdır. Onlar uyumaz.
Uyumadığı gibi çevresine rahatsızlık verir. Koltuğun tepesine çıkar. O jilet
benzeri tırnaklarıyla kafa derini yüzmeye çalışır. Yavrum evladım o bana
lazım,otur yerine eşşolueşşek çekesin gelir ağzının dolusuyla. İçinden söylersin
huzuru aramaya da başlarsın. Bir de anlamadığım bir nokta iste bu veletlerin
ebeveynleri çocuğu oturtturmaz. O çocuk senle alakalı ya,adam üstünden atmış
kendi rahatına bakıyor. Şöyle dönüp bir çocuğa iki anasına babasına patlatasın
gelir ama yapamazsın. Çocukları sevmediğimi zannetmeyin. Severim ama çocuk
olanı. Şeytan bozması veledi değil…

Bu yolculuklarda bir de yanında oturan muhteremin gizli bir
planı vardır. O yanında oturan her kimse senle akraba olmaya çabalayacaktır.
Beni rahat bırak hemşerim surat ifadesinden hiçbir şey anlamadıkları gibi o
bitmek tükenmek bilmeyen soruları sürekli sorar. Bu yüzden asla otobüse kişisel
müzik çalarsız binmem. Biner binmez takarım. Sağır olacağımı bilsem de yine
takarım. Yeter ki akrabalık soruları olmasın. Benim soyağacım belli, ona piç
çıkma. ( Piç çıkması bilmeyenler için söyle açıklayayım: Ağacın dibinden çıkan
küçük ağaççık. O büyük ağaçtan beslenir. Yeri geldi mi öldürür. Piç işte ne
bekliyorsun… ) Bir de eskiden, halen var mı bilmiyorum, fırt gırgır diye aşırı
bel altı karikatür dergileri vardı. Onları alır binerdim. Ya da satanizmi
andıran karikatür dergilerini alır binerdim. Ama bir avukat emeklisi bu yöntemi
çökertti. Geçen muhabbet aynen şu şekilde oldu: “Ne yazıyor amcam orada…”
“Senin mınının dtunun…” diye giden bir küfür yazıyordu ki gel de anlat bunu
şimdi benim yeni amcama. Bir de beyin özürlüler vardır. Bunlar bildiğimiz
özürlüler değil ama. Bunlar var olanı kullanamayan özürlüler. Örneğin
telefonlar yasak ibaresi otobüsün her yerinde yazar. Ama o özürlü ahmak o
telefonu şehir çıkışına kadar açık tutar. Baktı fark edilmiyor. İnene kadar
kapatmaz. Bir de bilet kontrol özürlüler vardır ki bunlar iki kısımdadır.
Bileti alırken kontrol etmeyenler. Bir de yerini bulurken koltuk numarasını
kontrol etme özürlüler vardır. İlk kısım için gerçekten gerizekalı olduklarını
düşünüyorum. Bileti verirken satış görevlisi mutlaka der bileti kontrol edin
imza atın diye. Ve her bankoda her otobüsün koltuk numaralarının örnekleri
vardır. Sen cam kenarı istersin adam veriri 9numara koridor tarafı bakarsın bu
yanlış dersin. Bilet değişir. Alırsın 8 numaranı. Ama bu özürlüler bunların hiç
birini yapmadığı gibi otobüsün hareket anında yerine oturmak isteyen birisi
geldiğinde fark eder. Ve işte size bir kavga olayı… Bir de bileti alır. Her
şey tamamdır. Koridor tarafıdır yeri.
Gelir cam kenarına oturur. Yerine gelip oturmak isteyen olunca ee burası
9numara değil mi? Yahu orada yazıyor. Neresi ne. Koltukta yazıyor neresi ne.
Bunu algılamamak ne demektir? Bu karşısındakini enayi yerine koymaya
çalışmaktır. Fark etmezse ihtimaline göre yapılan bir davranıştır. Buradan
sesleniyorum. Angut olduğunuz fark ediliyor. Yemezler… Tüm bunların haricinde
yazın ortasında donanlar, kışın ortasında yananlar olur. Klima ve kalorifer
alerjisi olan bu insanlar donup öleceklerini zannederler, ki bunlar genelde
önde otururlar, arka sıradakilerin canı çıkar.

Ve otobüs yolculukları böyle ilginçliklerle sürüp giderken
sinirsel katsayını arttıran her türlü olay olurken, arada sırada verilen
ihtiyaç molasında kendine gelirsin. Bir sigara, bir kahve… Tüm sinir stres
kaybolur… Tüm otobüs yolculuklarına maruz kalanlara Allah’tan sabır dilerim.
Başka da bir şey demem… Allah düşürmesin… :)

Kalem arkası: Ne zor işmiş kitap yazmak. Kitlendim. Aslında kitlenmedim. Bugünlerde yoğunluktan yazamıyorum. Bu yazıyı da At Gözlüğü'ne hediye etmiştim. Geri çaldım. Yazı giremez oldum. :) İdare edin bir süre daha...