30 Haziran 2008 Pazartesi

-VIII-

Karanlık. Karmaşık. Bir ses vardı ona gel diyen. Yetiş diyen. Elini uzatıyor eli uzanmıyordu. Sesin sahibi göründü. Elini uzatıyordu yardım et diye. Kara kara giyinmiş adamlar sarmıştı eli uzatanın etrafını. Tutmuşlar omuzlarından çekiyorlardı karanlığa doğru. Yüzü gün ışığı gibiydi. Işıldıyordu. Ama karanlığa sürükleniyordu. Yardım et diyordu. Elini uzatıyordu. Tutamıyordu. Ona doğru koşmak istiyordu. Koşamıyordu. Yürüyemiyordu bile. Bir şey ayaklarından tutuyordu. Her yer karanlıktı. Her yer zifiri karanlık. Ulaşamıyordu. O ise karanlığa sürükleniyordu. Hiçbir şey yapamıyordu…

Kan ter içinde uyandı uykusundan. Gökyüzündeki yıldızlar parlıyordu. Dili damağı kurumuştu. Mutfağa gitti. Bir bardak su içti. Halen terliyor. Halen titriyordu. Korkmuştu. O yardım istiyordu ama ona yardım edemiyordu. Bir bardak daha su doldurdu. Pencerenin kenarına gidip bir sandalye çekip oturdu. Bir sigara yaktı karanlığa. Düşüncelere daldı. Her kulaçta onu gördü düşüncelerinde. Kendine kızdı sonrasında. Takıntı bu dedi kendi kendine. Aslında kendisi de biliyordu takıntı olmadığını ama öyle olması gerekliydi. Sevmemesi gerekiyordu. Sevgi yanında özlemi getirecekti bunu çok iyi biliyordu. Bu yüzden istemiyordu sevmeyi. Kendine sürekli takıntı bu diyerek kendisini avutmaya çalışıyordu. Ne kadar dese de pek inanmıyordu. İnanmak istemiyordu aslında. Bazı şeyleri artık çok daha iyi ölçüp biçebiliyordu. Bunu iyi biliyordu. İnanmak istemiyordu çünkü belki de yıllarca beklediği kişiydi o. Ama yine de takıntı olmalıydı bu. Sevmemeliydi çünkü sevgi özlem getirecekti. Özlem ne ona faydası olurdu, ne de kendisine. Özlemsiz olmalıydı. Özlem olsa bile geçici olmalıydı. Ama severse biliyordu ki gelecek özlem kısa olmayacaktı. Takıntı dedi yeniden. Bu sevgi değil takıntı sadece dedi. Aslında biliyordu onu sevdiğini. Kendisi özlemeye alışkındı ama özlem bir zehirdi. İçilen her gün zehirleyen... Kendisi alışkındı. Özlemin zehrine. Bu yüzden sevmekten korkmuyordu. Onun kendisini sevmesinden korkuyordu. O bu zehri tatmamalıydı kendisine göre…

Sigarası söndü. Bir tane daha yakacaktı vazgeçti. Takıntı dedi bir daha… Sonra kızdı. Ne takıntısı dedi içinden. Basbayağı seviyordu işte. Yatağına uzandı. Yıldızları seyrederken uyuyakaldı…